7 Mayıs 2009 Perşembe

Delik Cep

İnsanın montuna gelecek en acı şeylerden biri,cebinin delinmesidir kanımca. Nasıl bir felç edici durumdur o öyle, eli ayağı birbirine dolaşır, iki elin yapacağı işi tek ele yığar insan, cebi delik olan taraf çalışmaz ki!
Bir de bu anı farketmek vardır tabi, önce yürürken "şangır şıngır" diye sesler duyarsınız montunuz dizinize çarptıkça ve o an!
Elinizi cebinize attığınızda "sesini duyduğunuz o bozuk paralar" yerlerinde değillerdir...Siz, daha doğrusu elleriniz ceplerinizde değilken, sinsice yol bulup montunuzun derinliklerinde kaybolmayı amaçlamışlardır! O da ne! 2 sene öncesinin deliğinden (mont büyük alındı tabii en az 3 sene giyilcek:)) düşmüş kağıt parçaları karşılar bozuk paralarınızı, siz ise bu kaçış planına mani olup yakaladığınız ne varsa "sağlam" olan cebinize atmak için işe koyulmuşsunuzdur.
(---2 sene önce---
Yeni bir mont almışsınız, aman pek de güzel! modaya uygun vs vs...
---2 sene sonra---
O montu kışlık dolabından çıkarırsınız, yıkanmıştır ama cebinde geçen seneden kalma peçete artıkları, bozuk paralar...
Ama şimdi dürüst olun söyleyin cebinizde kalan mendiller (2 sene öncesini demiyorum tabiiki:) peçeteniz olmadığında temiz-yarı temiz olsa da işe yaramıyor mu!)
Sağlam cebinizin işi daha da zordur artık, iki yükü birden omuzlayacaktır, o yöndeki eliniz ise cebinizdeki mp3 çaların şarkısını değiştirecek, bir yandan cep telefonunuza uzanacak, bozuk para çıkaracak, kısacası işi 2 belki de 3 katına çıkacak!
O açıdan hiç üşenme Gamze al eline iğneyi ipliği, cebinden dert yanacağına, şu cebindeki deliği dik artık da kökten çözülsün sorunun!



6 Mayıs 2009 Çarşamba

TAZE SIKILMIŞ PORTAKAL SUYU


Okula gitmediğim sıradan bir gün işte, neden? Çalışılcak bir vize var ve klasik “hemen konuları bitirmem lazım!” telaşı... en azından benim durumum böyle... Oysa ev darmadağınık, sağolsun bizimkiler sınavım olduğu günleri “evde bunları toplayacak biri var” diyerek herşeyi bana bıraktılar... Ve ve ve hayatımın vazgeçilmez makinası, BULAŞIK MAKİNESİ!

Bundan bir hafta önce, vazgeçmeye çalıştım ondan, o ise beni anlamadı... Dedim “Sana bir daha yüz vermeyeceğim! Hayır dağıttığın herşeyi ben toplamak zorunda değilim, her bir bulaşığını durulamak, kaşık ve çatalları ayrı bölmelere koymak, elimi bıçak kesmesin diye dikkatlice yerleştirmek.. Artık hiçbirini yapmayacağım!”. Bu sözler ardından küslüğümüz başladı; ancak evde tek küsen ben kalamadım ne yazık ki... Annem, babam da küstüler “Bulaşık Makinasına”, ben sadece seyirci kalmak istiyordum bu duruma, olmadı... olamadı... Beyaz bayrağı çekmek zorunda kaldım ne yazık ki, ya kokudan ölecektim, ya da teslim olacaktım... Zor yolu seçtim, istemsizce çalışan ellerim, bulaşık makinesinin emirlerini yerine getirmeye başladı, işte o günden beri bulaşık makinesinin evdeki en iyi dostu ben oldum...

Sahibini bekleyen köpekler gibi “he he he” diye dili dışarda, şımarıklık yapmaya çalıştı, yüz vermedim ve yerleştirmeye devam ettim . Olaya iyi yönünden bakmaya çalıştım, nedense bulaşık makinesine bulaşıkları yerleştirirken, o günün analizini yapar oldum içimden, işte orda harcadığım vakit bana günümü değerlendirmeme istemeden de olsa fırsat veriyordu.

Bu gün de aynı şeyi yapmaya çalıştım ama GÜN daha yeni başlıyordu, analiz yapamayacaktım, beynim beni dünün analizini yapmaya zorladı...Düne dair aklımda en çok kalan şey ise “Cerenle içtiğim taze sıkılmış portakal suyu!” imiş...tadı damağımda kalmış o nefis portakal suyunun, tıka basa yenilen bir yemekten sonra ilaç gibi gelmiş, çöldeki su içmek kadar değerlenmişti o an benim için! Şimdi ise lanet olası “bulaşık makinesi” yüzünden, o turuncu iksiri içmek için can atıyordum!

Gel gör evde ne portakal, ne suyu, ne de ona benzer bir şey var...
“Seninle hesaplaşacağım Bulaşık Makinesi!!!”,şimdi alışverişe gidiyorum,bulacağım portakal suyumu , kana kana içeceğim veeee BULAŞIĞINI BİLE SANA VERMEYECEĞİM!
NOT: Thermo dersi çalışma ve çalışmama arası yazılmış bir yazıdır, saçmalamalara rastlanma olasılığı yüksek olup, yazan kişi yine de eğlenmiştir efenim! Ciddi bir şey aramayınız, ciddi olan bir tek şey vardır, Gamze gerçekten TAZE SIKILMIŞ PORTAKAL SUYU içmek için çıldırmaktadır...

Bay dı vey, sıpeşıl tenks tu Ceren!!!

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Üşengeç Yengeç !

"Chronicles of" Üşengeçlik
-Üşengeçlik 1: 4 gün önce servis durağımda, 45 derecelik bir yokuş açmış ağzını beni bekliyor... off ben mi çıkcam bitmek tükenmek bilmeyen , çıktıkça daha da dikleşen bu lanet yokuşu? Güzelim Ankara'nın sözde en düzlük yerinde oturan ben, cıkkada yokuşu tırmanmaya üşeniyorum evet.Söylene söylene çıkmaya başladım yokuşu, o anda burnuma "bahar" ın kokusu geldi!! Evet artık bahar resmi anlamda gelmişti benim için, karşımda bür sümbül ağacı! Polene alerjisi olan ben, hiç utanmadan, GÜZELİM BAHÇENİN LEYLAĞINI ÇAAATTT diye kopardım!HAYIR PİŞMAN DEĞİLİM!Burnuma çektim o nefis kokuyu, leylaklara borçluyum bitişini, o dünyanın en dik yokuşunun..
-Üşengeçlik 2:Üşengeçlik sardı hepimizi evet, doğal üzülmeyin.. hem söyleyin bana "kim ders çalışmak istemiş kii???" Pişman değilim şu an ders çalışmam gerekirken bunları yazdığıma, pişman değilim bu yazı için uykusuz kaldığıma, pişman değilim!
-Üşengeçlik 3: Tek katlı bir dairede kalmıyorsanız, şunu tek yapanın "ben" olmadığını söyleyin lütfen! Aşağı mutfaktan su almaya o kadar üşenmişsinizdir ki , çantanızda bayatlamış, ısınmış, tadı buruşmuş suyu dünyanın en nefis suyuymuş gibi içersiniz... EVEEEEETTTLERİ DUYMAK İSTİYORUM! (utanmayınız!)
-Üşengeçlik 4:Gece lavaboya kalkmaya o kadar üşenirim ki, bazen rüyamda lavaboya gittiğimi görürüm, sözde bi rahatlarım ama ne yazık ki rüyanın bu etkisi kısa sürer...
-Üşengeçlik 5: Dolabımdaki kıyafetleri katlamaya o kadar üşendim ki, hepsini "askı"ladım! ( en azından hala kıyafetleri dolabında olan bir insanım lütfen lütfen!)
-Üşengeçlik 6: Uykuma o kadar yenik düştüm ki, ders çalışmaya üşendim... ha bu arada sanırım bu yazıya devam edemeyeceğim (üşengeçlik 7),ama yine de sözünde durmaya çalışan biri olarak, daha da üşengeçlikleri paylaşmayı bir görev bilirim!!!

3 Mayıs 2009 Pazar

Kızlar...

Kızlar.. evet onlardan biri olarak özellikle çevremdeki "kızlar" hakkında gözlemlerimi paylaşmak istiyorum... Yüzlerine söyleyemediklerimi hiç olmassa bir şekilde burdan aktarmak istiyorum. Amacım kimseyi kırmak, üzmek ya da aksine övmek, yüceltmek değil.Gözlemlerim sadece, bana takılan , söylemessem rahatlayamacağım şeyler...
Kızlar grup gruptur, o kadar çeşitlidir ki özellikle erkeklerin çözemeyecekleri bir şekilde tasarlanmışlardır evet, her ne kadar da "biz çözdük abi kızlar hepsi aynı" lafı söylense bile, sandığınızdan daha karmaşığız!
En çok sinirime dokunan şeylerden biriyle başlamak istiyorum "merhabasız, suratsız kızlar", gereğinden fazla bakımlı, okul ya da gideceği her nere ise "bir maskeli balo" edasında süslenmeler, renkli boyalardan oluşan maskeler.. evet genel tanım bu, bir de özellikleri vardır ne yazık ki "aynı ortamda bulunsanız da, isim olarak tanısanız da birbirinizi, hatta işiniz düşünce çok sıkı arkadaş da olma potansiyeline sahip" bu kızların selamını ne yazık ki(!) alamazsınız.
Örnek: B kişisi sınıfa girer: - MERHABA
bu kız grubumuz : ......
deriiiiin bir sessizlik, hayır selam verse nolacak, ne kaybedecek enerjisi mi sönecek? ama yok kassa bulamayacağı kıyafetleri kombinasyon yapmakta olan bu kişi, insanların göz zevkini bozmakta harcadığı enerjinin 10 da birini harcamak istemez. (burdan özgün giyinenlere sesleniyorum, lütfen zevkinize laf ettiğimi düşünmeyiniz, herkesin zevki kendinedir.. benim isyanım sadece kendine yakıştıramayacağı şeyleri inatla giyen bu kız kesiminedir..)
"Odun kızlar", evet efendim bunlar da her ne kadar merhabasını alacağınız tartışılsa da sorularınıza yanıt alamayacağınız kız kesimidir. Çoğunlukla yanıt veremez, yanıt verecek olsa bile lafı döndürür dolaştırır,siz yine yanıtınızı alamadan postalanırsınız. Üstüne yoktur gerçekten, paylaşmayı sevmez, bir sinsilik vardır onda...belki de mutluluğunuzdadır gözü, yanıtsız bırakmak, reaksiyon vermemek onun için bir zevktir adeta!
"ayna fotoğrafı kızları", aynadan başka dostları var mı yok mu tartışılır, ya da o kadar çok kendini beğennir ki "fotoğrafını çekecek kimsesi" yoktur ne yazık ki...
Saymakla bitmez elbet ama,sinirime en çok dokunan "merhabasız" kesim hakkında yazdım ve bi nebze rahatladım..görüşmek dileğiyle!