19 Haziran 2009 Cuma

Kaset, Kasetçalar , Gamze ve yaşananlar...

UYARI:BU YAZI EKİM AYINDA YAZILMIŞ GAMZE'NİN ESKİ BLOGUNDAN ALINMIŞTIR... GAMZE BURAYA TAŞINMADA TEMBELLİK ETTİĞİ İÇİN ADIM ADIM YAYINLANACAKTIR ESKİ YAZILARI...(hiç de beceremem resmiyeti)

Plak çocuğu değilim ben!

O kadar yaşlı değilim! Ama kasetlerle büyüdüm. Tabii şimdi hepsi racona ters, MP3 zamanı! Bunu mp4, mp5 , wma ve benzerleri izler elbet. Ama hiçbiri bana o kasetlerin verdiği heyecanı veremez, bu bir gerçek. Neden mi? Bunun için geçmişime bi dönüş yapmam lazım. Çok şükür hafızam buna izin veriyor.

Tahminim 3 yaşındayım. Pop müzik çok revaçta, elbette dansçılar da iyi para kazanıyor bu işten. Dansçılıktan şarkıcılığa geçiş yapmak kolay değil, karşımızda YONCA EVCİMİK! “Aboneyim abone, biletlerim cebimde! Ballı lokma tatlısı, aman hadi hayırlısı!” nakaratı hepimizin dilinde. Daha “abone” nin kelime anlamını öğrenmemişken, şarkının tiryakileri arasında bulmuştum kendimi! Dayım toplamış tüm kasetleri beni Yonca’dan mahrum etmiyor. Veee zamanın en dehşet müzik seti bizim evde, 2 kasetçalarlı SONY!

Küçükken en sevdiğim şeylerden biri de dayımla çalan müziğe eşlik etmemizdi. Aslında olay şu: Şarkının sesini sonuna kadar açacaksın, salondaki (ortada duran) sehpanın etrafında ağzını şarkıya göre hareket ettirerek (ki şarkıyı bilmiyorsan bunu mümkün olduğunca çaktırmadan yapmalısın) dolanacaksın, ellerle ayaklarla figürler yapıp, canın sıkılınca dönme yönünü değiştireceksin. OLAY BUDUR İŞTE! (Araya bir de efekt olsun diye yerlere iskambil kağıdı atardık, hatta konfeti yerine de kullandığımız olmuştur, gerçek amacından baya sapmışız anlaşılan:) Hala bunu yapıyorum evet itiraf ediyorum!! ( sırf nostalji olsun diye!)



İşte o an geldi! ABONE şarkısı bitti. Tabii 3 yaşında biri için “kaset” çok tuhaf bir şeydir. Ben güya o şarkıyı Yonca sırf bizim için söylüyor sanıyordum. Çok aptalım farkındayım! Bu durumumu anlayan dayım: “Yonca öldü Gamze!! Bak bir daha şarkı söyleyemicek!!” ben “ühü ühüüüü” diye ağlamaya başlarım… O olaydan sonra Yonca Evcimik bizim kasetçalarda öldü diye bir hafta salona giremez olmuştum! Daha sonra “kaset” nedir tam anlamıyla öğrendim.. vay bee teknolojiye bak! YAŞASINNN YONCA YİNE ABONE OLUYORDU!!

Ardından babamın arkadaşlarıyla kaset alışverişleri başlamıştı. Güzelim 2 kasetçalarlı SONY mizin, bozulma hikayesidir bu…
Tabii SONY babamın elindeyse bu çok olağan bi durum. Sertab Erener idi favorimiz. “Şişşt şiiştt sakin ol, sinirlerine hakim ol!” larıyla Yonca’nın tahtını elinden almıştı bize göre. Ama dedim babam bu, kasedi kopyalayacağım derken REC tuşuna öyle bir bastı ki, REC li değil öteki kasetçalar bozuldu. Ama yook kasetçalar aslında bozulmamıştır, kaset çok dandiktir babama göre!

Sertab, cırlamaya başlar, ben gülme krizine girerim. Bu da babamın işine gelir nasılsa ben güldüğüm için anneme şikayet etmeyeceğim. Bu sayede annem kasetçaların 1 inin bozulduğunu 10 sene sonra öğrenir…

Aradan 5 yıl geçer, 8 yaşındayım. (vayy be matematiğe bak!(H)). SONY teybimizi (daha teknolojihh isim) yeniden keşfederim. REC tuşu hala çalışmaktadır; ancak dışarıdaki sesi ya da radyodakini kaydedebilir.Biricik arkadaşlarımla “Türkçe” kitabımdaki ufak hikayeleri seslendirmeye başlarız. Sorun şudur: Benim sesim olduğundan çok daha ince çıkar. CIRLAK biri olduğumu 8 yaşından beri biliyorum, bu tecrübem sayesinde.Yine de kendi sesini duymak heyecan veriyor insana!
Bunun ardından bilim teknik den bugs bunny dergisine kadar ne varsa okuyup kasede kaydettim kendimi, zorla da arabada dinletirdim bunları bizimkilere.. yazık yaw benden çok çektiler:) en azından şarkı söylememiştim bu kasetlere yırttılar gene!

O kadar aştım ki radyo programları yapar oldum, hatta intro müziği bile yapmıştım… Sonra 90 lı yılların sonlarına yaklaştık, Ricky Martin hoş adamdı tüm kızlar için, yalan yok;) Dayım inatla “heee abla bak gamzeninki çıktı TV Yeee” diye anneme benim durumumu şikayet edince tepem atardı, bi türlü ricky martin kasedim olamadı sırf anneme söylemeye utandığım için… Bu olay bari radyoda ricky i duyayım diye beni yabancı müzik dinlemeye itmiştir… Dedim ya kaset apayrı bir şey, para verir alırsınız. Tümünü dinlersiniz, çünkü ileri geri sarmak zaman alır, olmadı kalemle bile sararsınız o kadar sıkıcıysa şarkılar… Yine de değer verirsiniz ona, bi nevi saygı gösterip almışsınızdır çünkü… Ama mp3 öyle mi? Tamam evet büyük kolaylık, sadece sevdiğin şarkıları indirmek.. Yine de kasette o sıkıcı ya da popüler olmayan şarkıyı dinlemek bana değişik bi zevk vermiştir…

13 Haziran 2009 Cumartesi

Barbie bebekler...

Barbieler! Evet bir zamanlar bütün kız çocuklarının gözdesi! Pembe elbiseleri, arabası evi ve "Ken"i ile (zenginler için:) göz kamaştırmış oyuncak harikası bebekler!!

Yaşadığım en büyük travmalardan biri bu olsa gerek, hayatımı altüst eden bebekler!Çok seviyordum tabi onları, sorun da buydu zaten... FAZLA SEVMEK, FAZLA KAALE ALMAK, GEREĞİNDEN FAZLA DEĞER VERMEK..

Herşey bundan 15 sene önce, bana sürpriz bir bebek alınmasıyla başladı... "Barbie" değildi ne yazık ki kendisi onun baş düşmanı "Cindy" idi efenim..Babacığım elinde dünya güzeli sarışın Cindy ile beni şaşırtmayı başarmıştı, nasıl bir sahiplenişim vardı anlatamam!Benimki fakirdi biraz sadece belden 1 cm aşağı eteği olan bi elbisesi (balerindi) vardı, ayakkabıları da yoktu garibimin, nasıl severdim onu!

Televizyon reklamlarındaki Cindy leri "BAK KARDEŞİN!" diye büyük heyecanla izlettirirdim, gece onla yatar, güne onla başlardım... Aklı fikri baleydi zaten keratanın! İşte bu zamanlarda bu "harika" bebeklerin dizlerinin bükülebildiğini keşfettim (bkz: bebeğin suyunu çıkararak oynama), ama bacaklarını iki yana açamıyordu ne yazık ki!


DERS 1 : Özel üretim olmayan (normal kategori) Barbie ya da benzeri bebekler bacaklarını 180 derece jimnastikçiler gibi açamaz!!


Ardından Çin piyasaya girmeye başladı, Cindy'e kardeşler geldi, ayakkabısı olanlar hem de! Ancak o dandik bebekler, ayaklarında tutamadılar o minyatür ayakkabıları.. uçup gittiler...Üzülmesinler dedim, saçlarını tarayayım dedim, düğümlendiler..


DERS 2: Barbie bebekler ayaklarında ayakkabıyla uzun süre duramazlar!

DERS 3: Saçları TARANMAZ!

Sonra etsizleri piyasaya sürüldü bunların, kafası kopan, dışı güzel içi boş (!) versiyonları çıktı...Çin in alasıydı bunlar, çok daha ucuzdu ama biz bunlara kanmamalıydık! Malum kafası kopan bebekleri hangi kız çocuğu sever ki?
DERS 4: Çok ucuz bebeklerden KAÇINMALIYIZ!

Hayır bi de KEN i vardı Barbie'nin, onun kopmaz parçası! İnsanlar boş durmadı bunun da taklitlerini çıkardı elbet ama hiçbiri orjinal KEN KADAR HOŞ olamadı! Barbie' ye hiçbiri yakışmadı anacım!

DERS 5: Her Barbie'ye bir Ken lazım!

Yoookk, ama yeni nesil geldi, Barbie'nin raconu bozuldu.. Nerede o ince kaşlı, güzel dudaklı, kibar kız Barbie? Son 6-7 yıldır BRATZ ler vb baş gösterdi, yeni nesil kız çocukları zevksizleşti... Koca dudak kalın kaş tombik yanak elin kaba kızı Bratz yeni neslin gözdesi oldu, Barbie hala izini sürmeye çalışsa da koleksiyonculara daha çok satar oldu...

SON DERS: Barbie ler ucuzladı, bratz moda artık.... e ama sen de büyüdün!

3 Haziran 2009 Çarşamba

Marşmellov!

Bir kaç gün önce, günün 3 öğününü henüz tamamlamış midem...Bir gurultuyla uyardı beni.. Atıştıracak birşeyler istiyordu! Abur cubur dolabını açtım.. İçinde sadece içecek, köfte harçları ve bayat bisküviler vardı...Ne yazık ki aşırı FORMDA olan ailem, "abur cubur yemeyiz biz !Onlar zararlı, birşey istiyorsan meyve ye!" laflarıyla kendini savunur ve ben almadıkça eve abur cubur sokmazlar, hep harçlığımdan gider hep...Sonra abur cubur hastası olan evin başka üyesi, benim meşgul zamanımı yakalayıp hepsini miğdeye indirir... OOHH AFİYET OLSUN DEFNE HANIM!

Öhöm öhöm, bu abur cubur almayan aile üyelerine değindikten sonra, nerde kalmıştık? Dolabın içi bomboştu evet! Yemeğe değer pek de bir şey yoktu, e karnımı da sıvıyla dolduramayacağıma göre...Birşeyler almak için dışarı çıktım..Beynimde bir ampul yandı! MARŞMELLOV! Evet Gamze marşmellov krizine girmişti! Ne bir çikolata kadar bayıcı bir tatlılığı var ( burdan çikolata sevmediğim anlaşılmasın...), ne de bir cips kadar tuzlu... Hafif, yumuşak, "ağızda dağılan o eşsiz tadıyla" MARŞMELLOV yemek istiyordum!

Ancak Türkiye şartlarında, midemi doyuracak kadar marşmelova birazcık fazla para vermem gerekiyordu:/ ki onu da yürüme mesafesinde bir yerden bulamazdım! İşte burada düşünmeye başladım: NEDEN BİZİM ABUR CUBUR MARKALARIMIZ YETERİ KADAR MARŞMELLOV ÜRETMİYOR? Hayır, çok mu zor anlamadım:/alt tarafı şeker yani, pufuduk pufuduk böyle bi pakette satacaksın, bence iyi de para var bu işte denemeliler...Çok pahalı da olmasın, ucuz ucuz bol bol satarsınız işte.. Muzlusu, çileklisi, kahvelisi, portakallısı, vanilyalısı hmmmm renk renk yapın işte!


Böylece şu aç Gamze'yi bi nebze olsun marşmellovla doyurabilirler.. Sırf kendim için istemiyorum tabii:)