25 Ekim 2010 Pazartesi

Hayıırrr!!!!!


Artık müzik kültürü kalmadı Türkiye'de ne yazık ki... Yok korsan bu piyasayı batırdı cart curt, büyük yalan... elin GAVUR u dedikleriniz bunlara rağmen nasıl para basıyo peki? E para var, şovu var tabii tabii... Efendim her önüne gelen ben sanatçıyım diye ortaya atılıyorsa, önce bi düşünsün neler yapıyor gerçekten o parayı hakedecek... Gerçi bunları söylemek bana düşmez, ama her müzik kanalı açışımda aynı düşüncelerle beynimi sulandırmak yerine, bunları artık yazmak istedim... Evet gereksiz şeyler düşünüyorum bazen:)


Öncelikle, şu çekilen klipler... Al kızı, oh dansçılar, ay bi de ben çıkayım ordan güneş gözlükleriyle... tanıdık geldi değil mi? Çünkü en aşağı 4-5 tane izledik bu kliplerden... Ortada bir tema yok, hikaye yok... Bay tarafı genelde bu sahnelerle yetinirken, bayanların kendini satmak için egolarını tatmin etmelerini hiç anlayamıyorum! (Beylerinki daha mantıklı geliyor ne yalan söyleyeyim)... Artık gösterilen et miktarı değil beni rahatsız eden, orayı çoktan geçtim, kameralara atılan ve değişmeyen bakışmalar.. Önce bir fan uçuşan saçlar...Değişen sadece kostümler ve makyaj... Ne yazık ki bu yönteme gerçekten sesine sanatına zamanında saygı duyduğum insanlar da yaptı ve yapmakta... kanımca, sadece kendilerinin ve belki de sevdkilerinin izleyeceği bir video bu ortaya çıkan, en sıkıcı reklamları bile daha eğlenerek izliyorum ben!
Misal bu olaya örnek verecek olursak, bundan bir kaç ay önce, çoğumuzun sanatçı demeyeceği ama dımtıs dımtıs şarkılarıyla ün yapmış bir bayanı reality show da izledim... Popüler olma potansiyeli olan şarkısına klip çekecekti.... Çekim gününün sabahı konuşuldu ne yapılsa edilse bu klipte de daha çok satsa diye... Sonuç, değişen kamera açıları, deniz kenarında bu bayan elleri şarkı sözlerine göre hareket eden dansımsı duruşlar...EVET HEPİMİZE AFİYET OLSUN!
Ciddiyim MTV yi açtığımda çoğu zaman utanıyorum artık, bir sektörü daha geriye çekmeyi başarıyoruz çünkü...

Tabii ki bu duruma iyi örnekler de yok değil... O kadar 70 milyon nüfus, gerçekten çok güzel fikirler çıkıyor insanımızdan, ne güzel kısa filmler, filmler çekiliyor... Çok mu zor? lise öğrencisine versen senin o para bayıldığın hiç birşey yapmayan yönetmeninden daha güzel bir klip çıkarır ortaya!

Gel gelelim bir de şu dans olaylarına... ehehe gülmekten kendimi alamıyorum, tamam çok hoşsun iyisin güzelsin de dansedemiyorsan bari eğitimini al! Kendine özgü dans stili olanlara saygım sonsuz, sonuçta yine amacına ulaşıyor orjinal bir iş atıyorlar ortaya, ama lütfen şarkı gözüm dediği zaman GÖZler gösterilip, Türkçe işaret dilinde şarkı anlatılmasın artık.... Evet zamanında ben de yapıyorum, ama dikkat, ben bu sektörde değilim, ben masum bir dinleyiciyim sadece:)
Bilmiyorum bu yazıyı kaç kişi okuyacak, ama olur ya birileri okursa, şöyle bir düşünsün cidden, bu kadar basit bir şeyi bana büyüttürebilecek neler yaptılar, bir de siz düşünün...
hadi sağlıcakla!


7 Temmuz 2010 Çarşamba

Hafiften depresif ama mutlu doğum günü çocuğu!

Yazmak istiyorum, yazmak istiyorum!

Gözlerim uyku çanağına dönse de şu an deli gibi karnım guruldamasına rağmen bir şey yemeye üşensem de (buzdolabında da tiramisu duruyo len!) , yazmak istiyorum!!!

Bugün, yani saati saatine konuşcaksak illa, aslında dün benim doğum günüm:D Ne kadar güzel bi günmüş ya, bence çok havalı, 6/7/89 !!! ovv yes!!! Evet bunu da 1.5 sene önce keşfettim:D Ne garip bir şey , 21 yıldır bu dünyadayım, yahu daha dün demedim mi ben; “ Yaşasın artık iki basamaklı yaşım var yuppi!” , sonra dedim “ Anaaa 16 yım len artık bildiğin teenage liğin orta evresindeyim, çok olgunum ben!” sonra da “ 17 17 17 imişşş!”, son olarak “ 18, artık ehliyet alma yaşındayım!”.

Ondan sonra hayat durdu benim için… Daha otuzuma gelmeden, bütün o bayanların yaş sendromunu anlamaya başladım…

Aynada ağır ağır beyazlayan saçlarım ve ben istemedikçe artan bu yaşım… 21 ya, 21 ne demek!!! Annem 22 yaşında evlenmiş benim!
ë Neyse artık 21 iz bari şu ehliyetin hakkını verip artık tam anlamıyla direksiyon başına geçeyim!
ë Şu kemanı artık tam adam gibi çalabileyim! Tabii önce güzel bi muayeneden geçmesi lazım keratanın.
ë Kendi paramı kazanacak ufak bi iş bulabileyim! Yok ki bana göre iş, en güzeli, şu mahalledeki 10 bin komşu çocuğundan birine birazcık ders versem çıkar işte cep harçlığım:D ama işte değerimiz bilinemiyor:P
ë
ë
ë
ë Ha bi de artık üzülmeyeyim , daha bunun 30 u 40 ı var anacım!

Ay inan şu saatte Yemekteyiz i izleyince bütün ilhamım o emoluğum, depresifliğim püf oldu gitti!

Bari pastamdan yiyeyim ben de:P

NOT: Bu mutlu günümde sevildiğimi düşündüğüm halde sizden tekrar duymak çok güzeldi… Hepinize ayrı ayrı teşekürler!!!

21 Haziran 2010 Pazartesi

Not Tutmak İstiyorum!


Not defterlerinin yeri hep ayrı olmuştur bende.. Okula başlamadan 2-3 gün önce alınan, güzel renkleri olan sade ama bir o kadar da şık, ama aslında oldukça ince detayları olan küçük dünyam olurdu onlar hep benim…

Ama ilk başta bu kültürü edinememiştim ne yazık ki, her sene bir not defteri alır ya da ALDIRIR, “aaa ben buna not tutcam, böyle ödev mödev yazcam hep!” der, sonra da kenara atıp unuturdum… ama kalbimde hep “Ama o yine de güzel bi not defteri, sadece ben ona not tutmaya kıyamıyorum” derdim…

Zamanla not defterlerine karşı sempatim arttı, artık daha özenerek seçiyor, daha özenle not tutuyordum… Ancak bir dönüm noktası oldu ki, bunu bana yaşatanın da pek haberi yok sanırım bu durumdan… Ya da ben söylemiştim ama hatırlamıyor kendisi:P

Başak Hanım, evet ta kendisi:D Tanıştığımızın ilk haftasında bir not defteriyle o inci yazısıyla not almaya başlamıştı şirin mi şirin not defterine… Dedim işte o an, artık benim de defterime kıyma vaktim geldi!

Başta çok zorlanmama rağmen yavaş yavaş alışmıştım, artık vicdanım sızlamıyordu acımasızca hızlı aldığım notlarla, işaretlediğim her görev, bende ayrı bir mutluluk yaratıyordu…

Sonra büyülendim, not almamaya başladım bazen, onları unuttum… Onlar da beni düşünmedi zamanla, tekrar yazdığımda istenilen tepkiyi vermediler, yine unuttum yazdıklarımı… Bıraktım onları veda ettim, temiz bir sayfa açmak istedim, daha afili defterler aldım. Aradığmı bulamadım ne yazık ki…

Şimdi suçumu biliyorum, artık daha dikkatli davranacak, notlarımla hem kendimi mutlu edecek, hem de hiçbir şeyi unutmayacağım! Not defterleri kaçın ben geliyorum!

17 Haziran 2010 Perşembe

ALARM ÇALDI!


Kendimize işkence çektirmeyi seviyoruz aslında… Bu durumda bunun bir işkence olduğundan bahsedemesek de aslında öyle…Evet, insanın insana yaptığını başka hiçbir canlı yapmıyor ne yazık ki…

Bunun bir çok örneği var, küçük ama tehlikeli bir işkence aleti, ÇALAR SAAT lerden bahsediyorum efenim. Gerçi şimdi teknoloji artık çalar saat kullanımını modadan saymasa da, telefonumuza kurduğumuz alarmlar da aynı şekilde işlemiyor mu?

Hayır, bunu hiçbir şekilde DAHA İYİ hale getiremeyiz, kulağımız çın çın uykumuzun en güzel yerini bölüyoruz çünkü.

Ben çok denedim, dedim “Ay bi gün böyle heyecandan zıplayarak kalkcam; çünkü alarm parçamı en sevdiğim şarkı yapıcem!”… SONUÇ: OLMADI! O en sevdiğim şarkı, evet artık aramız eskisi gibi değil ne yazık ki…

Yine son ve en etkili tercih o kulağımı kendinden geçiren , beyin gıdıklayıcı (iyi bi şekilde değil), rahatsız edici zil sesleri oldu. Neyse sağlık olsun, onlar olmasa gitceğimiz yere geç kalacaktık sonuçta değil mi? Biraz iyimser olmak lazım!